Ana Sayfa Aşk Mektupları Albert Einstein; “Kısacası, sizsiz, hayatım hayat değil.”

Albert Einstein; “Kısacası, sizsiz, hayatım hayat değil.”

0
Albert Einstein; “Kısacası, sizsiz, hayatım hayat değil.”
Albert Einstein-Mileva Marić

“Daha önce nasıl yalnız yaşayabildim, benim küçük her şeyim? Siz olmadan kendime güvenden, iş tutkusundan ve hayattan zevk almaktan yoksunum. Kısacası, sizsiz, hayatım hayat değil. ”

Albert Einstein’dan Mileva Marić‘e Aşk Mektupları

Mevcut üretkenlik fetişizmimizin zulmü altında, her şeyin değerini, sürecin zenginliğinden ziyade nihai ürün ile ölçüyoruz. Ödülleri, teşvik edici zorlukları, varlığın canlılığını, her anımızı dolduruyoruz. Çağdaş kültürde, eğer bir evlilik boşanmayla sona ererse başarısız bir evlilik olarak görüyoruz. Oysaki mutlu yıllar, çifte iyi gelmiş olabilir, harika çocukları olmuş olabilir… Kişisel tarih ölçeğinde doğru olan, kültürel tarih ölçeğinde üç kat doğrudur ve çok az sayıda halk evliliği, Albert Einstein ve Mileva Marić’inkinden daha fazla kararsız bir karara maruz kalmıştır.

Birinci sınıfta üniversite öğrencisiyken tanıştıkları zaman ile son yasal ayrılıkları arasındaki yirmi yıl, dünyevi boyutta tek bir kelimeye sıkıştırılır: boşanma. Ve bunlar, Einstein’ın en çığır açan çalışmalarını yaptığı, sonsuza dek modern bilimin gidişatını değiştirdiği yıllardır. Kısacası modern dehanın en verimli zamanları aynı zamanda her şeyi tüketen aşkla dolu yıllardır. 1897’de aralarındaki romantizmin ilk başlamasından 1903’te evlenmelerine kadar geçen zamanda yazılmış elli dört mektup Albert Einstein / Mileva Marić: Aşk Mektupları koleksiyonunda hayat bulmuştur.

Elbette, mektuplar türünün en belirgin uyarışını sergilerler. Aşk mektupları neredeyse her zaman birbirinden uzak olan aşıklar tarafından paylaşılır. Uzaklık sadece arzuları arttırır ve özlem, bir araya geldiklerinde günlük yaşamlarında var olamayacak yazışmalarına bir yoğunluk ekler. Yine de Einstein’ın yayınlanmış diğer metinlerinin hepsinden daha samimi bir tarafını açığa vururlar. Kültürün içinde nüans konusundaki kabiliyetsizliği ile ağır basan bir ilişkinin tüm problemlerini ıslah ederler.

Genç Albert ve Mileva’nın yazışması, nazik alaycılıktan ve iğnelemeden iç içe geçmiş ciddiyete kadar kesintisiz bir şekilde akar, her zaman ortak bir tatlılık tonu altında kalır. Aşka dair itiraflar arasında sıkışıp kalanlar, bilimin sıkça mevzu bahis olduğu tartışmalardır. Bulunabilen ilk mektubunda, Marić sonsuzluk paradoksuyla yüzleşir ve bilimin sınırlarını zorlar; Einstein, ilk yazdıklarından birinde, çığır açan çalışması için fikrini paylaşır: “Hareket halindeki cisimlerin günümüzde sunulduğu gibi elektrodinamiğinin gerçeğe uygun olmadığına ve onları daha basit bir şekilde sunmanın mümkün olacağına gittikçe daha fazla ikna oluyorum. ”

En başından beri Mileva, Albert’e denk olmak için hazırdı. Üniversite fizik sınıfındaki tek kadın öğrenci, Albert’ten iki yaş büyük, entelektüel ve duygusal olarak olgun bir genç kadındı. Einstein ondan aşırı derecede etkilendi. Mileva’ya karşı olan duyguları farklı bir düzendeydi. Birlikte bilimsel klasikleri okumaktan ve tartışmaktan memnundular. Sık sık onun zekasını kendisininkinden daha üstün görüyordu ve onu aşırı ruh halinin duygusal hız trenine dayanan rasyonel emsali olarak kabul ediyordu.

Yazışmalarını okumak, derin entelektüel bir arkadaşlığa, birbirlerine karşı kararlı şefkate ve olağanüstü hassasiyete sahip olmaları, birdenbire, Einstein’ın anıtsal bilimsel atılımlarını yaparken devlerin omuzlarında durduğu gibi, aynı zamanda sevginin de kanatlarıyla uçtuğunu fark ettiriyor.

Mileva’ya

Sevgili Fräulein (Almanca Bayan),

Size yazma arzusu nihayet mektubunuza bu kadar uzun zamandır cevap vermediğim için ve eleştirel gözünüzden kaçınmama izin veren suçlu vicdanımı fethetti. Ama şimdi, bana anlaşılır bir şekilde kızgın olsanız bile, en azından, zayıf mazeretlerin arkasına saklanarak suçuma suç eklemediğim ve en kısa zamanda cevap vermeniz için basitçe ve doğrudan ricada bulundum için beni ödüllendirmelisiniz.

Size bir tavsiyede bulunmamı istemezseniz (bütünüyle cömertçe?), mümkün olan en kısa sürede geri dönmelisiniz, çünkü çalışmalarınızda ulaşmanız gereken her şey defterlerimizde sıkıca paketlenmiş olarak bulunabilir… Tabii, şu anda bir Zürih cahilinin işgal ettiği eski köylü odanızdan vazgeçmek zorunda kalacaksınız.

Ama şimdi kitaplara dönelim. En iyi dileklerimle,

Sizin Albert Einstein’ınız

Einstein, bahar tatilinde ailesini ziyaret ederken kaleme alınan 1899 senesine ait bir mektupta, ruhunu onun içinde bulduğu duygusunu dile getiriyor:

Evde harika zaman geçiriyorum; Bu zamanın çoğunu en içteki eğlencelere yönelmek için harcadım. Yani, çok yedim ve pekala, zaten Sterns’ta saatlerce yanınızda oturduğumda büyüleyici masa ortağım, zaman gibi en sevdiğimiz şiirsel hastalıktan biraz acı çekmeme neden olan bir şey… Daha sonra psişik ve fizyolojik hayatımızın ne kadar da sıkıca örüldüğünü sert renk tonlarıyla bana gösterdi.

Fakat genç Albert’in dehası belli bir toplumsal hassasiyetin bedeli olarak gelir. Mileva’yı entelektüel eşi olarak gördüğünde, çoğu kadının güzellik ve onunla ilgili güvensizlik gibi yüzeysel kaygılarını düşündüğü konusunda geçirimsiz olduğunu varsayar. Güzelliğin ve beynin toksik ve aldatıcı ikiciliğinin bir kanıtı olarak, iltifat olduğuna inandığından şüphesiz duyarsız bir açıklama yapar. Annesinin geleneksel olarak güzel sayılmayan Mileva’nın bir fotoğrafını görme konusundaki tepkisini rapor ederken şöyle yazar:

Fotoğrafınız benim yaşlı hanımefendiyi epey etkiledi. Dikkatlice incelerken en derin sempati ile şöyle dedim: ‘’Evet, evet, kesinlikle zeki biri.’’ Zaten başka şeylerin yanı sıra bu konuda çok fazla alay etmeye katlanmak zorunda kaldım, ancak bunu tamamıyla nahoş da bulmuyorum.

Elbette, Einstein annesinin entelektüel kapasitesini çok fazla düşünmedi, sık sık ailesini en sevdiği küçümseme şekli olan ‘’cahil ve zevksiz’’ olarak tanımlardı, bu yüzden yorum muhtemelen Mileva’nın diğer tüm kadınlardan farklı olduğu yönündeki inancının bir ifadesi olarak düşünülmüştü. Birkaç ay sonra yaz tatilinde kaleme alıp evden gönderdiği bir mektupta, bundan, özellikle dokunaklı bir geçişte, kişisel kimliğinin ailesininkinden nasıl ayrıldığını düşündüğünden ve kişisel kimliğin nasıl geliştiğinin gizeminden bahseder:

İşte Cennet. Annem ve kız kardeşimle güzel, sessiz ve cahilce bir hayat yaşıyorum… Siz, zavallı kız, şimdi zihninizi kırlaşmış bir teoriyle doldurmalısınız, ama sizin ilahi rahatlığınızla, her şeyi aklı başında bir şekilde başaracağınızı biliyorum. Ayrıca, bir kız evladın olmayı hak ettiği gibi, evde şımartılmış durumdasınız. Ancak Zürih’te, bizim evimizin hanımısınız, bu çok kötü bir şey değil, özellikle de güzel bir ev olduğundan! Helmholtz’i ilk defa okuduğumda yanımda oturmadığına inanamadım – hala da inanamıyorum-. Birlikte çalışmaktan çok keyif alıyorum ve bunu sakinleştirici ve daha az sıkıcı buluyorum.

Annem ve kız kardeşim, onlar için hissettiğim sempatiye rağmen, bana biraz önemsiz ve cahilce görünüyor. Hayatımızın bizi yavaş yavaş ruhumuzun inceliklerinde değiştirmesi ilginçtir, böylece en yakın aile bağları bile alışkanlık haline gelir. İçimizde derinden birbirimizi anlamıyoruz ve diğerine aktif olarak empati kuramıyoruz ya da diğer duyguları neyin hareket ettirdiğini bilemiyoruz.

Birçoğumuz için, romantik ilişkilerimiz sıfırdan yeni bir aile kurmanın, köken ailesinin kusurlarını gözden geçirmenin ve iyileştirmenin bir yoludur. Ancak Einstein için Mileva ile olan hayatı, sempatik bir şefkat hissettiği ancak entelektüel saygı göstermediği aileye özellikle elle tutulur bir alternatif olmuştur. Birkaç gün sonra başka bir mektupta, bu duyguyu daha da güçlü ifade eder:

Cenova’dan teyzem geliyor, gerçek bir kibir ve duyarsız formalizm canavarı. Bununla birlikte, tatilimin her gününü bu harika ve huzurlu yerde geçirmekten keyif alıyorum. Keşke bir süre benimle burada olabilseydiniz! Birbirimizin karanlık ruhlarını çok iyi anlıyoruz; ayrıca kahve içip sosis yiyoruz vb…

Yaz sonunda, artık birbirlerine evcil hayvanlarının isimleriyle hitap ediyorlardı. Albert “Johnnie” ve Mileva “Dollie” idi. (Unutmamamız gerekir ki, isim takmak yüksek bir samimiyet örneğidir.) “Sevgili Fräulein” bir süre sonra “Sevgili Dollie”, sonra basitçe “DD.” Oldu. 28 Eylül 1899 tarihli bir mektupta:

DD,

Tatlı Bayan, Yapmanız gereken çok sayıda yorucu iş varken bana yazmanız güzeldi. Ancak, mektuplarınızın beni ne kadar mutlu ettiğini de bilmelisiniz ki, herkes bu konuda benimle dalga geçiyor. Son zamanlarda çok fazla kitap tozu yutmanız gerekti, zavallı şey, ama yakında bitecek. Nasıl hissettiğinizi biliyorum. Son zamanlarda ben de bir kitap kurduna dönüştüm, birkaç fikir bulmaya çalışıyorum, bazıları çok ilginç… 15’i gibi “yerimize” döneceğim. Geri dönmeyi dört gözle bekliyorum, çünkü hala düşünebildiğim en güzel ve en rahat yer orası.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz