İLAHİ AŞK Nedir?
Aşk, şiddetli sevgi anlamına gelmektedir. Tasavvuf dilinde ise ilahi aşk Allah’a olan muhabbet anlamında kullanılmaktadır.
Aşkı iki anlamda tanımlamamız mümkündür. Bunlardan biri mecazi aşk diğeri de hakîkî aşktır.
Mecazî aşk, fanilere gönül bağlamak anlamında kullanılır. Hakiki aşk ise, Allah’ı sevmektir. Bazen mecazî aşk, hakîkî aşka da vesile olur.
İlahi aşk kavramı karşımıza daha çok tasavvufi bir kavram olarak çıkmaktadır. Bu kavram sevginin dünyaya ait olan her şeyden uzaklaşıp ilahi güce yönelmesi anlamına gelmektedir. Aşk bir varlığa duyulan aşırı sevgiyi ifade etmektedir. İlahi aşk kavramı ise dünyevi şeylere duyulan sevginin yerini sevgiyi yaratan ilahi varlığa yöneltilmesine denilmektedir. İlahi aşk beşeri sevgiden çok daha öte bir anlam taşımaktadır. İlahi aşk genellikle bilinçli bir şekilde bulunamamaktadır. Kişinin içinde bulunmuş olduğu şartlar insanı ilahi aşkı aramaya yöneltebilir. Tasavvufta ilahi aşk Allah’a duyulan muhabbeti ifade etmektedir. Burada sevilen sadece Allah’tır. Diğer tüm varlıklar ise Allah’a duyulan aşk sayesinde sevilir. Dünyevi aşk fani olanı sevmek anlamına gelirken, İlahi aşk, aşkın hakikati olan Allah’a gönül vermek, ona bağlanmaktır.
Tasavvufta İlahi aşkın esas kaynağı vahdet-i vücud düşüncesidir. Bu düşünceye göre bütün varlık alemi tek olan yüce yaratıcıda birleşir. Kâinatta var olan her şey Allah’ın eseridir. İlahi aşk kavramı hem Türk edebiyatının hem de tasavvufun ana temalardan birisidir.
Türk edebiyatında;
Mevlana,
Yunus Emre,
Pir Sultan Abdal,
Ahmet Yesevi,
Şah İsmail Hatayi,
Hacı Bayram-ı Veli gibi önemli tasavvuf büyüklerinin eserlerinde ilahi aşk konusunu sıkça işlediklerini görürüz. Özellikle Yunus Emre’nin şiirleri Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir.
Mecazi aşkın hakiki aşka vesile olmasını şöyle bir örnek üzerinden açıklamak istiyorum.
İlahi aşk’a dair en bilinen bir kıssa: Leyla ile Mecnun’un hikayesi…
Mecnun’un Leyla’ya olan aşkını bilmeyen yoktur sanırım. İlahi aşk konusunda Türk edebiyatında en bilinen hikâye Leyla ile Mecnun’un kıssasıdır. Rivayetlere göre Mecnun, Leyla isimli bir kıza aşık olmuştur. Ancak bir türlü sevdiğine kavuşamamıştır. Mecnun Leyla’ya olan sevgisinden, aşkının şiddetinden deli-divane olur ve çöllere düşer. Etrafında gördüğü her şeyde onu görmeye başlar. Çölde gördüğü ceylanları Leyla’ya benzetir ve onlarla arkadaş olur. Bir gün bulunduğu yere bir köpek gelir. Kimse bu köpekle ilgilenmezken Mecnun bu köpeğe büyük ilgi gösterir. Çünkü Mecnun’a göre köpek Leyla’nın diyarından gelmiştir. Yaşadığı aşk duygusu özlem ve hasretle birleşip giderek artmıştır. Mecnun, Leyla ile buluştuğunda ise artık sevgisinin Leyla’yı da aşıp Mevla’ya ulaştığını farketmiştir. Ve bir gün Mecnun Leyla ile karşı kaşıya gelir. Ve Leyla’ya bu sen değilsin der ve ekler:
“Sen yürü Leyla ki ben Mevla’yı buldum.” der.
Böylece kendisindeki mecazî aşk, hakiki aşkta yerini bulur, beşeri aşktan ilahi aşka kavuşur.
Başka bir örnek üzerinden konumuz devam edelim.
Yunus Emre’ye “Bana seni gerek seni” dizelerini döktürende yine İlâhi aşktır. Yunus Emre ve Mevlâna gibi Hak aşığı olan zatların aşktan kasıtlları “İlahî aşk”tır. Her şeyden önce “aşk” vicdanî bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani, matematik gibi net ifadelerle anlatılması ve anlaşılması mümkün olmayan bir meseledir. Ancak ve ancak vicdan ile bilinir. Şimdi sizlere Yunus Emre’nin benim de çok sevdiğim o meşhur şiirinden bir alıntı vermek istiyorum.
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Ben bu sûretten ileri adım Yunus değil iken
Ben olidim, ol benidim, bu aşkı sunandım.
Sus Yunus Sus Söyleme Seni de Mansur gibi asarlar.
/Yunus Emre
Ve AŞK Nedir Diye Sorarsanız Eğer;
?Hz. İbrahim’ in ateşe atıldığı zaman ki teslimiyetidir,
?Hz. Eyyüb’ün hastalığa karşı göstermiş olduğu sabrıdır,
?Hz. Davud’un sesidir, eliyle demire şekil vermesidir,
?Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i ikiye bölen asasıdır,
?Hz. İsa’nın kokusunu hissettiği Son Peygamber’i müjdelemesidir,
?Hz. Muhammed in doğar doğmaz “ümmetim ümmetim ” demesidir ve onun Allah’a teslimiyetidir,
?Hz. Muhammed söylüyorsa doğru söylüyordur diyen Hz.Ebubekir’in sadakatidir,
?Hz. Ömer’in adaleti adilliğidir,
?Hz. Osman’ın edebidir,
?Hz. Ali nin cesaretidir, ilmidir,
?Hz .Hüseyin’in şehadetidir,
?Ehli Beyt’in yaşayışıdır,
?Hz.Mevlana nın nefesidir, sema sıdır, Ne Olursan Ol Gel demesidir,
?Çöllere düşen Mecnun’un gözlerinin dağlanmasıdır,
?Bülbülün güle ötüşüdür, ölen sahibin başında bekleyen attır.
?Ezan okununca namaza koşmaktır.
?Kur’an-ı Kerim okununca anlamasan bile onu kalbinde hissetmektir.
?Bir Allah Dostunun yüzüne bakıp Allah’ı hatırlamaktır, anmaktır.
?Gönülden bir Kelime-i Şehadet getirmektir.
?Allah ve Rasulu’nün adı anılınca göz yaşı dökmektir.
?Allah a kul, habibine ümmet olabilmektir.
?Yardıma muhtaç birisine yardım etmektir.
?Bir açı doyurmak, bir fakiri giydirmektir.
?İnsanlara iyiliği tavsiye etmek ve kötülüklere karşı uyarmaktır.
?Yoldaki bir taşı alıp kenara koymaktır.
?İnsanlara güleryüzle davranmaktır.
?Helal kazanıp yine helal yemektir.
?İslamı layıkıyla doya doya yaşamaktır.
?Yunus Emre’nin cenneti istemeyip Allah a “Bana Seni gerek Seni” demesidir,
?Aşk; Sadece kuru bir sevgi değildir ve Aşkın sonu yoktur, belli değildir.
?Sevgiliyle tek Can olmaktır ve onu her gün daha fazla sevmektir…
Uğruna ömrümüzü adayıp feda edebileceğimiz tek ve eşsiz sevgili Allah’tır. Allah sevgisi aşkın aşkta yok oluşudur. Gerçek anlamda yokluğu zevk edinenlerin en büyük arzusu vuslattır. Buna en güzel örnek ise Mevlâna Celaleddin Rumi’dir. Aşktan doğmuş ve aşk ile yoğrulmuştur. Hz. Mevlana,
“Bizim peygamberimizin yolu âşk yoludur. Biz âşk çocuklarıyız; âşk bizim anamızdır.” sözüyle gerçek varlığın aşk ile yok olmakta mümkün olacağını söylemiştir.
“Aşksız olma ki ölü olmayasın. Âşkta öl ki diri kalasın..”
Mevlâna ömrünü bu aşka adamıştır. Bütün ömrünü de şu sözüyle açıklamıştır.
Hamdım, pişdim, yandım.”
Hamlığını Şemsi Tebrizi ile pişirmiş ve onun yokluğu da Mevlâna’yı yakıp kavurturmuştur. Mevlâna’ya göre, gerçek âşığa aşktan başka her şey haramdır. İlâhi âşk her şeyin üstündedir. İnsan, kendisini yoktan var edeni nasıl sevmez? der. Bu sevgi aslında insanın özünde bulunur ve her şeyin sonu yine Allah’a
varır. Mevlana Celaleddin’e göre; “Aslolan sevmektir. İnsan’ın mayasındaki bu duyguyu arıtmalıdır. Bedenimiz bir kovan gibidir. Bu kovanın balı ve mumu da ilâhî aşktır. Bu sözleri de Fihi Ma Fih adlı eserinde geçmektedir.
İşte değerli okur, ilahi aşk böyle bir şeydir. Yazımı burada sonlandırırken, beğeneceğinizi ümit ediyorum. Bir gün bizlerinde ilahi aşkı bulması dileğimle…
Hoşçakalınız…?