Saul Friedlander “Franz Kafka: Utancın ve Suçluluğun Şairi”nde, Kafka’nın hayatına derinlemesine bakıyor.
“Homeros Aşil, Goethe de Faust olsaydı ne Homeros Aşil’i ne de Goethe Faust’u yaratabilirdi,” der Nietzsche. Çünkü, Nietzsche’ye göre, bir sanatçı aslında yapıtının içindedir ve içinden doğup büyüdüğü ön koşuludur, ana rahmidir, toprağıdır ve kimi zaman gübresidir. Bu yüzden de eğer yapıtın tadına varmak isterseniz çoğunlukla unutmanız gereken şeydir.
Nietzsche bu. Karşı çıkmak olası mı? Değil. Fakat üstokur olmayınca -ya da olamayınca diyelim daha doğrusu unutmuyor, unutamıyor insan. Ya da, söz konusu olan Franz Kafka ise her şeyi ama her şeyi öğrenmek, bilmek istiyorsunuz. Borges ne demiş, Kundera ne yazmış, Eco ne söylemiş? Nabokov nasıl değerlendirmiş?
Sade bu kadar olsa gene iyi.
Gizemi aydınlanmayan yazar
Jurnallerini, mektuplarını, aforizmalarını, babasını, kızkardeşlerini, en çok da biricik kızkardeşi Ottla’yı, Prag’ı, hep yaşamak istediği Berlin’i, doğumunu, ölümünü, altı Kafka dünyaya getiren annesini, Yahudiliğini, Alman diline hakimiyetini, sevgili Milena’sını, uzatmalı nişanlısı Felice Bauer’ı, eğilimlerini, ölümüne yakın bir tarihte tanışıp sevdiği Dora’sını, kadim dostu Max Brod’u, Musil’le kurduğu dostluğu vs. derken bir de bakıyorsunuz ki yalnız değilsiniz. Alem böyle. Yapıtı okuyan, okumayan onu merak etmiş; ediyor. Anlayacağınız, kabahat yalnızca sizde değil.
Gerçekten de Kafka ölümünün üzerinden şu kadar yıl (91 yıl) geçmesine karşın yalnızca yazdıklarıyla değil yaşadıklarıyla da dünyanın dört bir yanında hâlâ en çok merak edilen, hâlâ en çok anlamak istenilen, hâlâ gizemi büsbütün aydınlatılamayan, hâlâ yorumlanan, hâlâ hakkında en çok inceleme, araştırma ve değerlendirme yayımlanan yazar. Nitekim Türkçeye çevrilen en taze, en son kitap olan “Franz Kafka: Utancın ve Suçluluğun Şairi”nin yazarı Saul Friedlander de önsözünde buna dikkat çekiyor.
“Ben bir başlangıcım ya da bir sonum”
Friedlander, neredeyse bütün Kafka uzmanları ve araştırmacıları gibi, Kafka’nın yapıtıyla yaşamını birbirinin içinde eriterek veriyor. (Bu arada, bizden söylemesi, “Bir Köy Doktoru”ndaki doktorun hizmetçi Rosa’yı seyisin insafına bırakışı, doktorun atları, ölüm döşeğindeki genç ergen ve doktorun yan yana uzanışı gibi Freudyen okumalar, Max Brod ruhlu muhafazakar Kafka okurunu tedirgin edebilir!) Bu arada, Friedlander’in kitabı iki ana bölümden oluşuyor: “Prag Peşini Bırakmıyor” ve “Şeytana Hizmetin Ödülü”. İki bölüm de kendi aralarında üçer bölüme ayrılıyor: Birinci Bölüm; “Oğul”, “Yahudiliğin Karanlık Karmaşası”, “Aşk, Seks ve Fanteziler”. İkinci Bölüm; “Gece Yolculuğu”, “Yazar ve Dünyaları”, “Anlama Doğru Son Bir Yolculuk”.
Dakika bir, gol bir denilecek en can alıcı nokta ise Friedlaender’in kitabının ilk sayfasını, 1917’de “Dönüşüm”ü kuzenine hediye eden bir doktorun sitem dolu mektubuna ayırması. Dr. Wolff’un, “Dönüşüm”ü okuyan kuzeni gibi kuzenin annesinin de anlamadığını söyleyerek kendilerini bu karmaşanın içine düşüren Kafka’dan bir açıklama istemesi. Friedlander, Kafka’nın kendisinden yardım isteyen doktoru nasıl cevapladığını bize açıklamıyor. Ama Kafka’nın “Ben bir başlangıcım ya da bir sonum,” dediğini bir kez daha hatırlatıyor. Ottla’ya yazdığı mektuptaki şu cümlesini de göz önüne almamızı istiyor alttan alta:
“Konuştuğumdan farklı yazıyorum, düşündüğümden farklı konuşuyorum, düşünmem gerekenden farklı düşünüyorum ve bu yüzden en derin karanlığa düşüyorum.”
Uzun söz kısası: Biz, sıradan faniler için, hele ki, üstokur olma gibi bir kırmızı çizginiz yoksa Friedlander’in “Franz Kafka: Utancın ve Suçluluğun Şairi”ne kayıtsız kalmamız olası değil. Tabii, Friedlander’in sözünü ettiği Kafka’ları mesela “Dava”yı, mesela “Şato”yu, mesela “Amerika”yı okumuş olmanız koşuluyla! Ömrü hayatınızda hiç Kafka okumadıysanız Dr. Sieggfried Wollf’un kuzeni gibi okumaya “Dönüşüm”den başlayabilirsiniz pekala…
Nabokov’a göre “Dönüşüm”
Kuşkusuz, “Gregor Samsa, bir sabah huzursuz düşlerden uyandığında kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu” diye başlayan “Dönüşüm”, Kafka’nın en bilinen, en çok okunan hikayesi. Nabokov, Kafka’nın “Dönüşümü”nü masaya yatırırken üslubunun, yani kullandığı dilin duruluğunun, açık seçikliğinin ve tonlamasının, anlattığı masalın kabusu andıran konusuyla çok çarpıcı bir karşıtlık içinde olduğunu söyler. Dahası, “Dönüşüm”ü siyah beyaz bir hikaye olarak niteler ve şöyle devam eder: “Bu siyah beyaz hikayeyi süsleyen tek bir poetik metafor yoktur.” Özellikle üslubunun duruluğunun, fantezisinin karanlık zenginliğini öne çıkarttığının altını çizer. “Karşıtlık ve birlik, üslup ve konu, tarz ve olay örgüsü mükemmel bir biçimde bütünleşmiştir,” diye ekler. Meraklısına son bir not daha! Nabokov, Kafka’yı en çok etkileyen yazar olan Flaubert’in ömrü vefa etseydi ve Kafka’yı okuyabilseydi, onu ayakta alkışlayacağını da öne sürer.
Kaynak: Serpil Gülgün Milliyet Sanat, Temmuz 2015
We are love you Kafka <3