Ana Sayfa Felsefe Marksizm – Sosyalizm – Komünizm Nedir?

Marksizm – Sosyalizm – Komünizm Nedir?

0
Marksizm – Sosyalizm – Komünizm Nedir?

Marksizm Nedir?
Bir ideoloji olarak Marksizmin temel amacının sınıfsız topluma ulaşmak, yani komünist aşamaya geçmek olduğunu söyleyebiliriz.

Marksizm ve ona dayanarak ortaya çıkan sosyalizm ve komünizm ideolojileri, temellerini Karl Marx’ın (1818-1883) ve yakın dostu Friedrich Engels’in (1820-1895) felsefî görüşlerinden alır. Bu yüzden Marksizmi, sosyalizmi ve komünizmi tanımak için, öncelikle Marx’ın ve Engels’in felsefî görüşlerini, özellikle de ilerlemeci tarih anlayışlarını ana hatlarıyla tanımak yararlı olur.

Marx ve Engels, tarih felsefelerini geliştirirken, dizge kuruş biçimi bakımından öncelleri G. W.F. Hegel’den (1770-1831) etkilenmiş olsalar da, içeriği bambaşka bir öğreti ortaya çıkarırlar. Marx’a ve Engels’e göre Hegel’in tarih felsefesi, filozofun zihnindeki ilişkilerin, olgulara gidilerek saptanacak ilişkilerin yerini aldığı bir felsefedir. Fakat yapılması gereken asıl iş, Hegel’in dizgesini gerçek ilişkileri temel alarak doldurmaktır. Bu da, varlık, toplum ve bilinç arasındaki ilişkiyi Hegel’in kurduğunun tersi yönde kurmayı, yani bilincin varlığı ve toplumu belirleyici olması yerine, varlık ve toplumun bilinci belirlediği düşüncesini gerektirir.

Marx ve Engels’in materyalist, ilerlemeci ve belirlenimci (determinist) bir tarih ve toplum anlayışı oluştururken dayandıkları temel ilke ve varsayımlar şöyle sıralanabilir:

– Tarihi toplumların sosyoekonomik yapıları, yani maddi ilişkiler ağı belirler.
– Maddi ilişkiler ağının en temel iki unsuru, üretim güçleri yani makineler,teknolojik altyapı, insan becerileri vb. ve      üretim ilişkileri yani üretenle tüketenler arasındaki toplumsal ilişkilerdir.
– Özel mülkiyet ortadan kaldırılmadıkça, sınışı toplumlar son bulmaz, başka  bir ifadeyle, sınıflar ekonomik temellidir ve özel mülkiyetin adaletsiz dağılımına bağlı olarak doğar.
– Tarihte, sınıf çatışmalarının devrimle toplum yapısının değişmesine neden olduğu aşamalar belirleyicidir.
– Proleteryanın (yani geçim kaynağı emeği olan işçi sınıfının) gerçekleştireceği devrimle birlikte, sınıflar ortadan kalkacak ve gerçek özgürlük gelecektir, buda gerçek insanlık tarihinin başlangıcı olacaktır.

Marx ve Engels’in temsil ettiği bu materyalist anlayış,  Alman İdeolojisi, Feuerbach Üzerine Tezler gibi yapıtlarında bir ideoloji eleştirisi olarak da karşımıza çıkar ve Marx ile Engels’in ideoloji kavramını, Napoléon Bonaparte dönemindekine benzer biçimde “yanlış bilinç”, “aslında olmayan şeylerden söz etme eğilimi” olarak yorumladıklarını ve ideolojiye eleştirel yaklaştıklarını görmek olanaklıdır.

Bir ideoloji olarak Marksizmin temel amacının sınıfsız topluma ulaşmak, yani komünist aşamaya geçmek olduğunu söyleyebiliriz. Sosyalizm de, Marksist ideolojide, komünizme doğru ilerleyen tarihsel süreç içerisinde, henüz sınıfların tamamıyla yok olmadığı, fakat kapitalizme göre bolluğun olduğu bir geçiş aşaması olarak görülür. Bilindiği gibi, komünist aşamaya geçiş de ancak bir devrimle mümkün olacaktır ve tarihsel süreç, sınıfsız topluma doğru evrildiğine göre, er ya da geç proleterya devriminin gerçekleşmesi de bir hayal ya da istek değil, bir tür zorunluluktur. İşte Marx ve Engels’in materyalist tarih felsefelerini aynı zamanda da belirlenimci kılan unsur, işçi sınıfı devriminin ve komünizmin gelişine atfettikleri zorunluluktur. Fakat Marksizm ekseninde daha çok komünizme bir geçiş aşaması olarak değerlendirilen sosyalizmin temelini, yalnızca Marx’ın ve Engels’in felsefesinde bulan bir ideoloji olduğunu ileri sürmek doğru değildir. Platon’un Devlet ve Thomas More’un Ütopya adlı yapıtlarında sosyalizmi çağrıştıran pek çok unsur bulunmakla birlikte, “sosyalizm” sözcük olarak ilk kez Robert Owen, SaintSimon ve Proudhon gibi eleştiri düşünürlerinin yapıtlarında kullanılmıştır. Bu düşünürlerin sosyalizm anlayışlarına göre, özel mülkiyet kaldırılmalı, toplumun ürettiği gelir adaletli bir biçimde yeniden dağıtılmalı ve üretim araçları tamamen devlete devredilmelidir (a.y.). Sosyalizmde devlet, üretim araçlarının sahibi ve ekonomideki üretim ve yatırımların planlayıcısıdır. Ayrıca sosyalizmde, ekonomiyi yönetecek kimselerin demokratik seçimle, halktan yetki alarak göreve gelmesi gibi kısmen kapitalizmle de örtüşen görüşler de yer alır; zaten sosyalizmin komünizm gibi tek bir uygulama modeli yoktur, aksine her toplumun kendi koşullarına uygun farklı sosyalizmlerden söz edilebilir.

Marksizm, sosyalizm ve komünizm gibi ideolojilerin kendilerine taraftar bulması, ortaya çıktıkları 19. yüzyılda Avrupa toplumlarının eşitliğe duyduğu özlemin bir ifadesi olarak yorumlanabilir. Fakat özellikle komünizmin sınıfsız topluma dayandırdığı “gerçek özgürlük” vaadleri gerçekleşmemiş, aksine, bu ideolojinin 20. yüzyılda hayata geçtiği Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (1917-1992) ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi ülkelerde komünizm, proleterya diktatörlüğüne dayalı rejimlere dönüşmüştür. Bu da bizi, devletin ve düzenin yalnızca egemen sınıfların bir aracı olup olmadığını sorgulamaya davet eder.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz